13 Eylül 2014 Cumartesi

Pastoral Şiir

Sonbahar geliyor serçe
Yuvanı ne yapacaksın?
Ayva çiçek açmadan önce.
Meyvelerin içi geçecek
Rüzgâr başka çeşit esecek
Yağmurlarla ıslanacaksın.

Bu bir pastoral şiir örneğidir.
Pastoral şiir: Kır ve doğa güzelliklerini konu edinen şiirlere denir. Doğa hayatı, çoban hayatı sade, süsten, özentiden uzak bir dille anlatılır.

YALNIZLIK


YALNIZ AĞAÇ

Yalnız Ağaç 


Dün gece yalnız bir ağaç gördüm
Ay ışığının yansıdığı dallarına yakından baktım
Kuşlar dünemişti, usul usul seslerini duydum
Yalnız olmasına rağmen mutlu rolü yapıyordu

Selvi boyu, eğik dalları çok güzel görünüyordu
Kararmıştı, eksikti bir tarafı için için ağlıyordu
Yerlerde açmıştı çiçekler, onları da koruyordu
Yanındaki kuşlar, çiçekler duymasın diye gizlice inliyordu

Karanlık gecenin sabahını umutla bekliyordu
Sessiz kırların güzel kokusunu içine çekiyordu
Bir arkadaşının olmasının özlemini duyuyordu
Geceler soğuk olur tabiî ki de üşüyordu

Doğadan gelen kirli havaya oksijen saçıyordu
Kendini işe yaramayan bir bitki sanıyordu
Oysa ne kadar önemli özellikler taşıyordu
Esen rüzgar bile ona dokunmadan geçiyordu

Sabah olunca açılır papatyalar, laleler
Uzaktan da olsa görünür ağaç dolu tepeler
Bu onun birazcıkta olsa sevincini yeniler
Kaval çalan çobanlar, uyuklayan koyunlar altında gölgelenirler

Bir gün gelecek, yıkacaklar onu elbet
Dallarından odun, kömür yapmak kimlere kısmet
Defter, kalem, kitap çocuklarımıza medet
O cansız gövdesi uzanacak sanki bir ceset 

DOĞA VE EDEBİYAT

Doğalcılığa göre doğanın, nesnel yasalar uyarınca işleyen bir düzeni vardır. Gözlem ve deneye dayalı bilimler, işte bu yasalar sayesinde doğa ile ilgili her alanda sağlam, kesin bilgilere ulaşabilir. Doğalcılık, doğa bilimlerinin sanata ve edebiyata uygulanmasıyla ortaya çıkmıştır. Doğalcı anlayışa göre gerçek olduğu gibi yansıtılmalı, yaşamın kaba ve bayağı sayılarak ele alınmayan yönleri de işlenmelidir.
Doğalcı anlayışa göre birey, içinde yetiştiği toplumsal ve doğal çevrede biçimlenir. Ekonomik ve toplumsal baskılar altında ezilen bireyler, içlerinden gelen güçlü dürtülerle hareket ederler. Alınyazılarını belirleyebilme gücünden uzak olduklarından davranışlarından da sorumlu tutulamazlar.

    ŞİİRLERDE İSTANBUL

    İstanbul; güzelliklerini, hasretlerini ve elemlerini romanlarda yaşamış; sonbahar yaprakları gibi ahenkli ve sessizce şiirlerin mısralarında yer bulmuş; coşkuyla resimlerde aksini görmüş; aşkalarını, seviçlerini, üzüntülerini ve özlemlerini şarkılarda seslendirmiş, her birimizin gönlünde sessizce yer edinmiş ve kalplerimizde çarpan bir melodi olmuştur.
    “Her yüzyıla damgasını vuran olaylar ve belirli coğrafya sınırları içinde ona rengini veren olgular vardır. Geçmişi değerlendirme çabasında bugünden geçmişe bakarken bunlar, tarihsel dönemleri-“çağları”-ayırmada ve insanlığın serüvenini serimlemede sınır taşı işini görürler. Ne var ki, içinde yaşanılan çağın özelliğini oluşturan olgular, ancak olaylardan ayıklanıp kandırmacasız ortaya konunca-adları takılınca fark edilir. Bu işi yapanlarsa, çağı görenler ve o çağda yeni olanaklara-bakış, yaşantı ve eylem olanaklarına-işaret edenlerdir: ozanlar ve filozoflardır”(Kuçuradi, Ioanna, “Sanata Felsefe ile Bakmak”).  
    Nice şairler, yazarlar  İstanbul üzerine şiirler, romanlar yazmış; ressamlar İstanbul tutkusunu, sevdasını resmetmiş, besteciler İstanbul’a, Boğaz’a olan özlemlerini, sevgilerini bestelerine yansıtmıştır. Bu yazımda, denizcilerimizin, denizi ve İstanbul’u   sevenlerin kendinden, yaşadıklarından, duygularından, tutkularından bir şeyler bulabileceği “İstanbul Şiirleri”nden birkaç mısra aşağıda yer almaktadır. Ayrıca, Türk Edebiyatına değerli katkılarda bulunmuş ve şu anda hayatta bulunmayan Türk şair ve yazarlarını rahmetle, hayatta olanları da saygı ve sevgi ile anıyorum.

    AHMET HAŞİM

    Bu resim, Ahmet Haşimin şiir anlayışını çok iyi yansıtan bir resim olmuştur. Göl, akşam, gün batımı sarı resimde hakimdir. Sembolizmin bizdeki temsilcisi Ahmet Haşimdir.

    Cahit Zarifoğlu

                                                                CAHİT ZARİFOĞLU
    Cahit Zarifoğlu, 1940 yılında Ankara´da Maraşlı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasının memuriyeti dolayısıyla ilk ve orta öğrenimini Siverek, Ankara, Kızılcahamam ve Kahramanmaraş´ta tamamladı.

    İNAT EDİP İKİ YIL SINIFTA KALDI

    İçe kapanıklığına, dalgınlığına, zeki olmasına karşın alabildiğine inatçıydı. Lise yıllarında arkadaşlarına cebir, geometri dersleri verdi. Fakat bir yıl edebiyat ve cebir derslerinden, iki yıl da yalnız cebir dersinden sınıfta kaldı. İnat etti ve kitapların kapağını açmadı. Edebiyat sınavına girer, hiç bir soruya cevap vermedi. Cebir sınavlarında da aynı tutumu sürdürdü. İşte bu süreçte bir yandan şiir yazarken bir yandan da mahalli gazetelerde çalışmaya başladı.

    GÜREŞLE VE PİLOTLUKLA İLGİLENDİ

    Yine lise yıllarında güreş sporuna ilgi duydu ve Maraş Güreş Kulübüne kaydoldu. Çok iyi güreş tutan Zarifoğlu, lise son sınıfta pilotluğa merak saldı; Pilot olma sevdasına kapılan Zarifoğlu. Sonunda bir yolunu bulup Türk Kuşu Kampı´na katıldı. Üç ay kurs gördü ve C brövesini aldı. Planörle uçtu ve motorsuz uçak kullanmaya başladı.

    OKUL DERGİSİNDE ŞİİRLERİ YAYIMLANDI

    Ayrıca lise yıllarında okul dergisi olan "Hamle"de şiirleri yayınlandı sonra da İstanbul´daki edebiyat dergilerinde yayınlanmaya başladı. 1959 yılında Maraş´ta bir yıl vekil öğretmenlik yapan Zarifoğlu, akabinde Maraş Lisesi´ni arkadaşlarından üç yıl gecikmeyle bitirdi ve 1961 yılında İstanbul´a geldi.

    ÜNİVERSİTE ÖĞRENİMİ SIRASINDA DA YAZDI

    İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümüne kaydoldu. Bir yandan üniversite öğreniminin yanı sıra şiir yazmayı da sürdürdü, bir yandan da hayatını sürdürmek için çalışmaya başladı. Yol Dergisi´nde musahhihlik yaptı (1964). Bâb-ı Âli´de Sabah Gazetesi´nde teknik sekreter olarak çalıştı. (1967).

    ZARİFOĞLU'NUN KARAKTER ÖZELLİKLERİ

    Zarifoğlu´ nun, kendine ait tutkuyla bağlandığı çok şey vardır. İnsanlara kayıtsızlığına, umursamazlığına karşı sevdiklerini de tutku derecesinde sever, bağlanır. Şair, serüvenci, girişimci ve "gezginci" bir ruha sahiptir. Çünkü bu süreçte otostopla Avrupa´nın belli başlı ülkelerini bir uçtan diğer uca gezer, dolaşır; dostlar edinir (1967).

    EDEBİYAT DERGİLERİNDE YAZILARI YAYIMLANDI

    Şiirlerini Papirüs, Yeni Dergi, Türk Dili ve Soyut gibi edebiyat dergilerinde yayımlar. Nihayet söz konusu edebiyat dergilerinde yayınlanmış olan şiirlerini kitaplaştırmak ister. Borç dert, aç kalma pahasına şiirlerini kitaplaştırır: "İşaret Çocukları"... (1967).
    Şair´in, "İşaret Çocukları"yla başlayan şiir serüveni "Yedi Güzel Adam"la sürmüş ve "Menziller" de odaklanmıştır.

    1986'DA SON ŞİİR KİTABI ''KORKU VE YAKARIŞ'' YAYIMLANDI

    1986´da ise, şairin son şiir kitabı olan "Korku ve Yakarış" yayınlanır. Böylelikle hayatın bütün inceliklerini kuşanmış bir zarif yürek, bir şiirsel yürek olarak Menziller´ den sonra "Korku ve Yakarış" ın şiirini yazmıştır. Yaşamak´ la ölüm arasında korku ve ümidi bir yay gibi geren, gerdikçe daha bir zarifleşen, şiirleşen ve gizemli bir dünyanın fotoğrafını çekmeye başlayan şair, ermiş katmanlarında yol alır. Şair, 1987 yılı başında hastalanır ve 7 Haziran 1987´de hayatını kaybeder.

    İŞTE ZARİFOĞLU'NUN KENDİ KALEMİNDEN YAŞAM HİKAYESİ...

    "1940'ta Ankara'da doğdum. Rahmetli babam hakimdi. Bu vesile ile çocukluğum Güneydoğu'da geçti. İlkokula Siverek'te başladım. Maraş ve Ankara'da bitirdim. Ortaokula ise Kızılcahamam'da başladım,liseyi Maraş'ta tamamladım. Aslen Maraşlıyım. Ceddimiz 300 yıl kadar önce Kafkasya'dan Maraş'a gelip yerleşmişler."

    "KAFKASYA'YI ÇOK SEVİYORUM"

    "Bunlar üç kardeşmiş ve içlerinden birinin adı Zarif'miş. İşte bizim aile bu Kafkasyalı Zarif'ten geliyor. Daha çok bu sebeple olacak Kafkasya'yı çok seviyorum. Edebiyata lise yıllarında şiir ve kompozisyonlar yazarak başladım. Usta hikayeci Rasim Özdenören, Şair Erdem Beyazıt, Sair Alaaddin Özdenören ile aynı sıralarda okuduk."

    "İSTİKRARLI YÖNÜM, ŞAİRLİĞİM VE YAZARLIĞIMDI"

    "Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman dili ve edebiyatını bitirdim. Öğrenciliğim sırasında çalışmak zorundaydım. Muhtelif gazetelerde sayfa sekreteri olarak çalıştım. Bu yüzden tahsilim biraz ağır aksak ilerledi. Bütün bunlar zarfında vazgeçmediğim,değişmeyen,istikrarlı bir yönüm vardı,o da şairliğim ve yazarlığımdı."

    "Bir yerde çok titiz bir insanım,bir bakıma da hiç titiz değilim. Görünüşte bir düzensizlik içindeyim,ama her şey zihnimde benim de şaştığm bir disiplin ve düzen içindedir. Şu masanın halini görüyorsun. Çekmecelerde öyle ama söyleyin bir şey onu gözüm kapalı çıkarayım. Hayatım da öyle bir telaş içinde parçalanmış gibiyim. Ama saati saatine proğramlanmışımdır. Şiiri de ne zaman yazacağımı bilmiyorum. Memur gibi. Durum öyle gerektiriyor."

    "SEZAİ KARAKOÇ'TAN ÇOK ŞEY ÖĞRENDİK"

    "Sezai Karakoç ağabeyin yayınladığı Diriliş Dergisi'nde şiirlerim yayınlandı. Ağabeyin sohbetlerinden ve yazdıklarından çok şeyler öğrendik. Her anlamda bizim hocamızdı. Yetişmemizde çok büyük faydası oldu. Sonra Nuri Pakdil ve arkadaşlarının yayınladığı edebiyat dergisinde yazdım. 1976'dan itibaren ise ben, Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Akif İnan ve Nazif Gürdoğan'nın  kurucuları  olduğu Mavera dergisinde şiirlerim, bir-iki hikayem, senaryo çalışmalarım, günlüklerim ve 'okuyucularla' ismini verdiğimiz sohbetlerim yayınlandı.bir kaç yıldan beri ise roman çalışıyorum. Bunlardan ilki savaş ritimleri 1985'te yayınlandı. Ayrıca çocuk edebiyatı dalında kitaplar yazdım."